İçinde bulunduğumuz dönemde yapak zekânın şaşırtıcı kullanımı ve etkilerinden sonra organik şeyler arayışına girdik. Yapay zekâ ne kadar iyi olursa olsun duygusuz geliyor insana. Bir yazarın kitabını okurken duygularını düşüncelerini merak ederek okuyorduk. Amaç sadece bir hikâye okumak veya düşünsel olmak değildi.
Her konuda olduğu gibi metaverse konusunu da en son ben duymuş olabilirim. Dünya ile ilgili düşüncelerim giderek negatifleşmeye de başlamış olabilir. Nedenine gelecek olursak da giderek sanallaşan bir dünyanın ne anlama geldiğini çözememiş olmamdan kaynaklanıyor. Dünya değişiyor evet, yine de yapay bir
Her kimlik bunalımında kendimize sorduğumuz sorudur “Kimim Ben?”… belki de çok düşünmeye gerek yoktur. Cebimizde taşıdığımız kimlikler kadarızdır belki. Aslında kimliklerimiz sadece birer etiket. Nereye veya neye ait olduğumuzu gösterebilir ama kişiliklerimizle ilgili ne kadar bilgi verebilir ki? Genel olarak toplum yapısını
Betül Fırat ve İnci Yılmaz Şimşek tarafından derlenen “Cumhuriyetin 100. Yılında İz Bırakan Kalemler” Edebiyat Antolojisi adlı kitap Gülnar Yayınları etiketi ile raflardaki yerini geçen sene almıştı. Şimdi ise gördüğü yoğun ilgiden
Birbirimize benzeseydik hayat çekilmez olurdu sanırım. Diğerinin aynısı yüzler, kişilikler ne kadar da sıkıcı olurdu düşünsenize. Her insanın kendine has bir yüzü ve kişiliği var. İyi ki de böyle. Belki katlanamazdık birbirinin aynı, fabrikasyon yüzlere. Parmak izi gibidir her insan da. Kendine
İnsanları anlamak mümkün değil bazen. İçimiz tam neşe ile dolacakken, bir de bakmışsınız ağzından bal damlayanlar var (!). Bazı insanlar kaos sever ve bundan beslenirler. Kaosuz yaşayamaz hale gelenler de var. Kötü insan olduklarından değil bu durum aslında. Sadece kendilerini tatmin etme