Acımız taze hala. Acı geçmez, geçemez. Ocağa ateş düştüyse bir de… unutulması zordur. Acı eskir mi peki, hep taze midir?
Acı yıpratır ama eskimez. Sadece zamanla alışır insan. En son yaşadığımız asrın felaketin üzerinden tam bir yıl geçmiş. Zamanın ne kadar acımasız olduğunu da daha iyi anlıyor insan.
Ne yaşadıklarımızı unuttuk ne de acımızı. Yaşamak için bir sebep arıyoruz sadece. Devam edebilecek gücü kendimizde bulabilmek de mesele.
Ateşin düştüğü her ocak hala yas halinde. Gündelik yaşama dönüldü mü bilinmez ama hala içimiz acıyor.
Ufak çaplı yaşanan kıyameti görmeyenler, yaşamayanlar için kolay olabilir belki ama kaybı olanlar için durum aynı değildir.
Derler ya “ Birini kaybedince içinde kırk mum yanar, zamanla mumlar sönerek gider ama tek bir mum hiçbir zaman sönmez.”… o acı her zaman yâd edilmek üzere içimizde bekliyor olacak.
Dünya burası ve burası bu kadar diye hatırlatmak gerek her zaman kendimize. Dünya kendi dengesini bir şekilde bulacak. Afet biz canlılar için afet zaten, dünya için dengesini bulmak için hareketlenmesi sadece.
Dünya ile birlikte yaşamayı öğrenmemiz kaç asır sürer bilmiyoruz ama barışmamız artık lazım onunla da. Doğa her zaman kendini yaşayacak ve yaşatacaktır. Önlem alması gereken biz canlılarız…
Tedbirli olacak olan da acıların önüne geçecek olan da insandır. Bir ağaca neden göğe uzanıyorsun diye soramıyorsak, yer küreye de neden hala kırık hatlarını onaramadın diyemiyoruz.
En çok bizim canımız yanarken dünyanın kanamasını da bekleyemeyiz.
Dünya üzerinde yaşamayı acılarımıza acı eklemeden öğrenmemiz gerekli.
Acılar eskir mi bilinmez ama yeni acılarla tazelenmemesi dileklerimizle…
Yazar ve Şair Betül FIRAT