Bir insanı nasıl tanırsın diye sordular. Yarasından tanırım dedim. Bilmem gerekiyordu elbette yarasını; bilmeden üzerine basmamak için. Bilirim ben sürekli aynı yaranın kanamasını, tekrar tekrar açılmasını. Bilirim de anlatamam işte.
Boşuna değil gözlerinin arkasını görmeye çalışmam. Yoksa ki nasıl okuyabilirdim kalbini aklını? Nasıl geçebilirdim acından? Acısını bilmediğin kimseyi tanıyorum sayma kendini. Zira herkes yaşadığını bilir. O yüzden değil midir ki ezanı omzuma almam? Belki bu bana yük ama anlamam lazım karanlık yanının neden olduğunu. Belki o zaman özgür bırakırız ruhlarımızı. Ya da pamuk ipliğinde olmaz bağımız.
İnsana insan gerek demiştik de yaratandan ötürü sevmiştik ya hani. İşte o zaman severiz birbirimizi.
Gönül köprüsü kolay kurulmuyor azizim. Önce tanıyacak güveneceksin acısını, niyetini anlayabilesin. Belki de bir hal çaresini bulursun belli mi olur?
Bir insanı nasıl tanırsın dediler. Kendisinden tanırım dedim. Çünkü bulurum her insanda biraz benden, ben de biraz onlardan. Aynı topraktan yaratılmadık mı?
Engel olmaz hiçbir şey birlik olmamıza ki o zaman sesiz; o zaman çıkar sesimiz. Bir çatal dil bölmedikçe biz yine bize benzeriz.
Asıl olan, gök kubbe altında beraber; yedi kat üstünde eşit değil miyiz?
Hepimizin içinde hepinizin dışında gezerim ben yine.
Susuz çiçeğe, garip hayvana dayanamıyorken kardeşlik türküsü söylemez miyiz?
Yoksa susup mahşeri mi bekleyeceğiz?
Çok uzak değil bir an sonra sorulmaz mı niye kurtarmadın nefes kadar yakın olanı diye? Sorulmaz mı sanıyorsun niye bilirken sustun diye?
O yüzden kurulan bağlar önemli; gönül köprüsü de öyle kolay da yıkılmaz.
Bugün kulak ver doğaya, bugün kulak ver vicdanın sesine. Bir ömür susturamayacaksın yoksa!
Betül FIRAT, Mavinin Fecri Kitabından