Son dönemlerde ne kadar çok hastalık zikredilir oldu. Hem fiziksel hem de psikolojik olarak hastalıkları da çeşitlendirmiş durumdayız.
Günümüzdeki yüksek stres kaynaklı olabilir çoğu. Bilimde gelişmiş ve bilinmeyen rahatsızlıklara isimler bulmuş olabiliriz.
Biraz da hastalık hastası olduğumuz da aşikâr, sürekli bir şeyimiz varmış gibi. Fazla mı ilgileniyoruz acaba kendimizle.
Belki de boşluklardan boşluk, hastalıklardan hastalık beğeniyoruzdur.
Nereye baksanız sızlanan insanlarla dolu. Neyim var, diye gezen de çok kişi var.
Dönem itibari ile radyasyona daha fazla maruz kalıyor olabiliriz. Stres kaynağımız artmış olabilir. Felaketsiz zaten kalamıyoruz son zamanlarda da. Kısacası maruz kaldığımız çok tezat var.
Bu maruz kalmaların da bir bedeli olacak elbette. Her şeyin bir geri dönüşü var insana.
İnsana gelişi neyse üzerine katlayarak bir de dönüşü oluyor tabi ki stresin, derdin tasanın. Bu tasalardan biri de gelecek kaygısı olsa gerek. Belirsiz bir gelecek bin bir hastalık üretme potansiyeline sahip.
Dünyada olan biten her şeyden de payımızı alıyoruz nihayetinde, kaygımız nasıl olmasın ki.
Bütün veriler de hassasiyetimizin arttığına da işaret ediyor bu arada.
Belki de çok önemseyip, çok düşünüyoruzdur… o yüzdendir bu hassaslığımız da.
Kendimizi ne kadar korumaya çalışsak da ne kadar dikkat etsek de bir şeyler eksikmiş gibi geliyor. Her defasında tam korunamıyormuşuz gibi geliyor sanki.
Çıkan hastalıklardan ziyade komple teorileri de yoruyor olabilir bizi. Daha ortada yokken olasılıklar üzerinden de kendimizi savunmasız bırakmış olabiliriz.
Üst üste felaketler silsilesi yaşayınca bir paranoyaklık olmaması da beklenemez, kaçınılmazdır.
Kısaca bazen hastalığımız değil de o bizim hassaslığımızdır.
Yazar ve Şair Betül FIRAT