Gözün görmediğine gönül katlanır, derler… Gerçekten öyle mi? Katlanabiliyor muyuz bu dünyaya? Ne kadar kötülük varsa heybemize alabiliyor muyuz? Merak ediyorum da bu dünyaya katlanmamız gerekiyor mu gerçekten?
Bir yerden başlamak lazım, katlanamadığımız şeyleri düzeltmeye. Bir katlanma derecemiz vardır elbet. Sınırımız aşılınca patlamak yerine hayatı güzelleştirmek gerekir.
Katlanma sınırı da önemli tabi. Kiminde ‘Peygamber sabrı’ var ve taşlar çatlarken katlanabiliyorken kimisinde de saman alevindendir sabır dedikleri. Katlanma derecenizi de sabır belirler.
Dünya ne kadar güzelliği ile aldatmaca da olsa maruz kaldığımız o kadar çok şey var ki bu da katlanma derecemizi zorlamakta.
Renkli olan her şey aldatabilir insanı. Parlak bir ışığın gözümüze vurması gibi arkasını göremeyiz nihayetinde.
İçinde kötülük barındıran şeyler ne kadar güzel sayılabilirse dünya da o kadar güzel olabilir. Belki de bir illüzyondan ibaret ve koskoca bir aldatmacan oluşuyor.
Dünyayı da kendimizi de düzeltmekte geç kalmamak önemli. Sabır taştıktan sonra ‘U dönüşü’ de yapmak zordur çünkü. Katlanma dereceniz aşılıp gemiler yakıldıktan sonra vakti gelmiştir demek ki vazgeçmenin.
Katlanma derecesi önemli. “Öldürmeyen acı güçlendirir.” veya “Sıkı can iyidir, kolay çıkmaz.” gibi cümlelerle kendimizi telkin edip koruma altına aldığımızı düşünsek de bunlar sadece katlanma derecemizi arttırmak için uyguladığımız yöntemlerden ibaret olmakta.
Bıçağın kemiğe dayanmaması için sayıklar dururuz. Canımızın acıyacağını biliriz sabrımızın bittiği yerde.
O yüzden katlanma derecemizin üst limitine ulaşmadan dünya, şimdi değiştirmek lazım canımızı yakan ne varsa.
Yazar ve Şair Betül FIRAT