Yazarlık Serüveni Yazmaya ne zaman mı başladım? Her zaman karşılaştığım bir soru. Yıllar önceydi, ilk yazımı aforizma olarak ya da şiir olarak yazmış olabilirim. Ne önemi var ki. Neler neler yazdım zaman içerisinde. Önemli olan neden yazıyorsun sorusu bence. Yazıyorum çünkü varlığımı
İnsan neler neler söylemek istiyor bazen… ama tabi ki içimizde kalıyor. Bazen yanlış bir şey söylememek için susuyoruz bazen de aman birileri kırılır, üzülür diye. Susmak en büyük alışkanlığımız olsa da içimizdekileri de söylemek bir yerden sonra ihtiyaç listesine giriyor. Ne söylersek
Bazen bir fanus da hissetmiyor musunuz kendinizi? Bir sınırlandırılmışlık hissi geliyordur hepinize. Bazen nefes alamıyormuş gibi de oluyor insan bu duygunun etkisinde. Nasıl davranacağınıza ne zaman ne yapacağınıza başkalarının karar vermesi ya da başkalarına göre yaşamak neden oluyor bu hisse. Sürekli bir
Emek veriyorsunuz da yine mi olmuyor? Ne kadar çabalarsanız çabalayın aşamıyor musunuz? O zaman insan ziyanlarda olduğunu hissediyor işte. Emeği, zamanı, ilgisi ziyan olmuş hissediyor. Çabanızı bir kişinin bile görmesi ziyan olmadığının kanıtıdır aslında. Yine de boşa çekilen kürekler tabi ki sinir
Nedense günlük rutinlerimizden uzaklaşmak istemeyiz. Güvenli bölgedir rutinlerimiz. Ne kadar da şikâyet etsek de rutin hayatlarımızdan milim kımıldamak da istemeyiz. Her gün aynı şeyleri yapmak, aynı sokağa sapmak ve belli dönemeçlerden dönmek nedense kolay gelir hepimize. “Hayat düzlükte mi yaşanır?” bilinmez ama
İnsanlar yeri geldiğinde takdir etmesini bilmiyor genelde. Kimisi de överken yeriyor. Gerçek anlamda takdir edilmeyebiliyor. “Yani…” diye burun kıvıranları mı ararsınız, “Olmuş ama…” diyenleri mi ararsınız; hepsi mevcut. Yapıcı eleştiriler tabi ki yapılmalı ama över gibi gözüküp de yermek neyin nesi diye
Gözün görmediğine gönül katlanır, derler… Gerçekten öyle mi? Katlanabiliyor muyuz bu dünyaya? Ne kadar kötülük varsa heybemize alabiliyor muyuz? Merak ediyorum da bu dünyaya katlanmamız gerekiyor mu gerçekten? Bir yerden başlamak lazım, katlanamadığımız şeyleri düzeltmeye. Bir katlanma derecemiz vardır elbet. Sınırımız aşılınca
Kelimeleri ne kadar hunharca kullanıyoruz. Mesela ‘Her zaman’ kelimesi yerli yersiz kullanılır. Her zaman yani bütün ömrünüzü kaplayabilecek nitelikte. Sorun şu ki sonsuza kadar ne sürüyor ki? “Her zaman buradayız.” cümlesi mesela samimi geliyor mu size? Hiç samimi bulmam ben bu cümleyi
Nedir bu her şeyi bir şeylere benzetmek hevesi? Gibileri ne kadar çok kullanıyoruz. Aslı varken gibisinin ne ağırlığı olabilir ki… Bir şeyin ya aslını övmek lazım ya da başka bir şey yapmak gerekli. “Şunun gibi” demek sadece aslını yüceltir. Benzetilen için ise