Ah ah diye mi başlasam, oflayarak mı? Genelde oy oy demeyi tercih ederim durduk yere uğursuzluk olmasın diye. İnsanlar ne bekliyorlar ne düşünüyorlar az çok kestirebiliyor insan da kendinden vazgeçmezcesine karşılamak lazım değil mi beklentileri? Yoksa ben hep mi yanılıyorum? Anlamak gerçekten zor. Hele kendini anlatabilmek daha da zor. Benden değilsin ben gibi değilsin hala manasını bilmediğim bir kavram. Kabullenmekte zorlanıyoruz farklı olanı; ya da farklılığından dolayı yıkmaya, ezmeye, sindirmeye çalışıyoruz. Kimse kendi kaderini, doğacağı yeri, doğumuyla beraber beri gelenleri seçme özgürlüğüne sahip değil. Şikâyetim olduğundan değil bu düşüncelerim; sadece kabul olmak nasıl bir şey ki diye yargılamaya geçtim sanırım. Derdim zümreye katılmak değil aslında; sadece saygı duyulsun istiyorum sanırım.
Kimse olduğunuz gibi kabullenemez; bir çizgi çizmiştir, bir kare belirlemiştir sizin için. O şekle uymadıkça, kareye sığmadıkça kabul olmazsınız. Ya da ebeveynlerinizin minyatürü yerine koyarlar sizi; anasına bak kızını al, kenarına bak bezini al ya da çocuk şuna, buna çeker… Varsa böyle şeyler %100 olmaz. Girdiğiniz bir toplumun içinde sırıtıyorsunuzdur; alışkanlıklarınızı sırıtmadan yapmaya çalışırsınız ama yine de olmaz. Onlar gibi olmak zorundaymışsınız gibi hissettirirler insana. Yahu benim sizin gibi çok çevrem oldu ama ben farklıyım dersiniz duyan olmaz. (Bayanlar için konuşacak olursam) kıyafetiniz, makyajınız, süsünüz püsünüz tabiri caizse batar insanlara. Bugüne kadar sizin gibisine mi rast gelmediler, yoksa kelime haznelerinde mi bu yok bilmezsiniz. Siz de onlara o gözle bakmaya başlarsınız. Yazık boşa harcanmış hayatları dersiniz.
Ne çok unutulmuş, göz ardı edilmiş hayatlar var bir bilseniz… İnsanlığa bir yararı dokunmadan; kendi kendime yuvarlanıp gidiyorum işte diyen hayatlar. Anne baba olmak mukaddestir, sonuçta topluma insan yetiştiriyorlar; fakat beklentileri üst seviyelerde ve bizim tıpkımızın aynısı olsun diyorlar ya boşa gidiyor o kadar emek. Kendi yetiştirdikleri kendilerine benzemeyince de nerde hata yaptık diye düşünenler var ya içim gidiyor. Avaz avaz susuyoruz… Hangi yüzyılda yaşıyorsunuz şunun torunu denmiyor artık bize diyesiniz geliyor susuyoruz. Nice kendi isteklerini, hayallerini içine gömen ve kendine biçilen rolü oynamaya çalışan insanlar var. Sordunuz mu hiç onlara; bir hakkın olsaydı beni şunun (çocuğun, karın-kocan, ailen, akraban vs…) olarak kabul eder miydin diye. Hepsi şikâyetçi çünkü. Zamanında yaşı gelmiş diye kocaya verilen, okutulmayan, bu durumu kabullenip yaşam tarzı olarak sürdüren nice gördüklerim var. Bir gün yeryüzünden tamamen silinecek insancıklar. Hayata neden gelip neden gittiklerini bile anlayamadan. Nice çocuklar var aile saltanatını sürdürmeye çalıştırılan, kendi doğrularını empoze edilerek başka dünyalar yokmuş gibi sandırılan, meslek seçiminde bile rahat bırakılamayan, yanlış yaptığında kendi üstüne alınamayan nice çocuklar…
Sorun kabul olmak değil aslında olduğunuz gibi kabul olmak. Kabul görmek, kabullenilmek ya da kabul edilmek diyor muyum, bu bir eylem olarak görülsün o yüzden tabirimiz kabul olmak. Görüşün veya düşüncen uymuyorsa, kılığın kıyafetin uymuyorsa, dinin gereklerini senin gibi yapmıyorsa, senin ak dediğine kara diyorsa, kendi doğrunu kendi yanlışını aşılayamıyorsan, her şeyi senin gibi yapamıyorsa, şekli şemaili sana benzemiyorsa, senin gibi düşünmüyorsa, senin gibi oturup kalkmıyorsa, senin gibi yiyip içmiyorsa, senin gördüklerini görmüyorsa, senin gibi algılamıyorsa vs vs liste böyle uzuyorsa (!) kabul olmuyorsun.
Anlamadığımız anlatamadığımız bunlar değil aslında. Biz en başta herkesi bir birey olarak kabullenemiyoruz. Önce insan diyerek bakamıyoruz. Yaftalar, sıfatlar takarak bakıyoruz, Böyle hitap ediyoruz. Kendimi tanıtırken bile engelli biri vardı ya demeden tanınmıyorum. Tek sorunumuz bu. Şunun şususun diyoruz en başta ya da şöyle diyoruz. Tamam, kabul herkes birinin bir şeyi. Fakat bu kadar da olmaz ki. Kimin nesi olursanız olun, imkânlar ve durumlar doğrultusunda sizin de istekleriniz, hayalleriniz, yapıp yapmak istemedikleriniz var. Önce insan olarak, önce ismimle, önce kabiliyet ve yapabildiklerimle kabul olayım; canımı ye diyesim var ama yine susacağım. Artık kabul olmak için, kabul olsam bile konuşmaya kalmadı derman; enerjimi emdiniz kendinize benzetmeye çalışarak. Kimseye benzeyemem ben, çünkü beni ben yapan şeyler size göre olmasa da bu benim… Doğruyu yanlışı en az sizin kadar bilir, sizin kadar düşünebilirim. Bunun için kullanabileceğim bir aklım, bunu hissederek bulabileceğim bir kalbim var benim. İçimden gelen iyiyi yapmak, doğru durmak, kabul olmak ama bunu dayatmalarla yaptıramaz insanlar birbirine. Kabul olmak istemiyorum ben; beni ben yapanları aldıktan sonra elimden…. Bende ki değeri görmeden kabul olmayayım, sizi kendinizle, bildiklerinizle baş başa bırakayım en iyisi. Kabul olmak bana göre değil, önce insan demeyi öğrenelim.
Biz yaratılanı Yaradan’dan ötürü sevmedik mi? O zaman önce insan denmeli. Bütün renklerin karışımı beyazdır, ayrıştırmaya ayırmaya başlandığı vakit herkes kendi rengini takınır ve farklılıklar büyür ve hiçbir renk diğeri tarafından kabul olmaz. Önce insan olarak bakmadıktan, illaki bir sıfat aradıktan sonra herkesin siz de bulabileceği bir kusur mutlaka vardır. Hatasız, kusursuz, eksiksiz bir kul var mı ki bu dünyada. İşin özü kabul olmak, her şeyle birlikte.
Yazar ve Şair Betül FIRAT