SİHİRLİ DEĞNEK

Dünya ne kadar ağır geliyor bazen insana. Dipsiz olduğunu zaten biliyorduk; yeni bir şey değil ama yoruyor artık.

Bu kadar acıyı, kan dökülmesini, hayatların yitmesini nasıl sığdırdık dünyaya bilmiyorum. Barış ve huzur içinde yaşamasını öğrenemedik.

Bir yerde feryat var ve kan dökülüyorsa hiçbir şey haklı çıkarmaz bizi. Nedeni ne olursa olsun fazla bu kadarı bize.

Adamlar savaşta ölüyor, kadınlar ve çocuklar yine savaş kurbanı oluyor. Konu fark etmez; olan yine masumlara oluyor.

Yeterince derdi yokmuş gibi dünyanın felaket üzerine felaket yaşatılıyor. Doğal afetlerle başa çıkamamışken daha üzerine bir de yitirdiklerimiz ekleniyor.

Bir yanardağ insanları öldürmek için patlamaz; doğasının gereği yapar bunu. Fakat silahların patlaması öyle değil; kasıtlı yok ediyor bizleri.

İlk hak yaşama hakkı değil miydi; yanlış mı biliyoruz haklarımızı? Bizden geriye sadece külle duman kalacaksa bir anlamı yok düşlerimizin.

Kendi içimizde verdiğimiz, insanlık için verdiğimiz dirençler yetmiyor gibi bir de savaşlarla sınanıyoruz.

Katmerli acılarla boğuşuyorken iyilik, güzellik ve mutluluktan kimse bahsedemez.

Açlıkla, felaketlerle, virüslerle, içsel-dışsal tehditlerle yeterince baş etmemiz gerekti. Bu kadarı da fazla derken üzülmek için yeni bir sebebimiz oluyor.

Yaşam solduktan sonra geriye bir şey kalmıyor. Yarım düşleri kim tamamlayacak bizden sonra, saksıdaki çiçeğe kim su verecek, yarım kitabı kim bitirecek, sıradaki işleri kim yapacak diye sormadan edemiyor insan.

Hastalıklı dünyanın hastalıklı komplolarıyla yaşamak o kadar da kolay değil. İçinde bulunduğumuz yüzyıla ait değil tabi ki; böyle gelmiş böyle giden bir düzendeyiz.

Hala ilkel içimiz, dürtülerimiz. Hırslarımızı törpüleyip geleceğimiz için yaşayamıyoruz. İnsanoğlu işte deyip geçiyoruz.

Tek zarar gören de insanlar olmuyor; bütün habitat, hayvanlar alemi ve hatta mikroorganizmalar bile zarar görüyor yaptıklarımızdan sonra.

Felaketlerin küresel veya bölgesel olması fark etmez; canı yanan varsa etkileniyoruz.

Keşke diyorum elimde bir sihirli değnek olsa. Biraz ütopik ama neler yapardık düşünmeden edemiyor insan.

Mesela önce çocukları savaşların, felaketlerin ulaşamayacağı yerlerde sakınırdık. Sonra kadınlara dokunulmasına müsaade etmemek için harcardık gücümüzü. Savaşları bitirir; güllük gülistanlık bir dünya için çabalardık.

Kan rengi olan dünyaya bir dokunuşla gökkuşağına çevirirdik. Tohumların filizlenmesine izin verir, kıymetli yaşamların doğumunu yeniden başlatırdık.

Mutlulukla dolu gülümsemeler yayardık yüzlere; açlığı, yokluğu, yoksunluğu bitirirdik.

Doğal afetleri engelleyemesek bile korunmanın yeni yöntemlerini bulurduk. Doğayı katletmeden hatta yenilenmesi için uğraş verirdik.

Zamanı geri alamasak da huzurlu, mutlu, sağlıklı bir dünya ile geleceğimizi kurtarırdık. En önemlisi de bunları candan can gitmeden yapardık.

İnsanoğlunun da dünyanın da değişmesi gerek; sihirli değneğimiz olsun veya olmasın değişmemiz gerek.

Yazar ve Şair Betül FIRAT

Yorum Yap