Bazen içimizi bir geç kalmışlık hissi kaplar. Bir yere mi yetişmemiz gerek veya bir projenin mi bitmesi gerek; hep bir aceleci hallerimiz var.
Sürekli bir zamanla yarış hali ve sürekli bir yetişememe duygusu içimizde. Zaman hem dost hem düşman olmakta bize.
Belki de sınırlarımızı belirleyen en önemli unsur zaman olmakta. Sabah uyanmamız bile zamanla, akşam günü bitirene kadar ne zaman ne yapacağımız belli.
Zamanı geçirmeye tahammülümüz de yok aslına bakarsanız. Ne geçsin isteriz ne geçmesin.
Aslında her şeyi zamanında yapmak istememizden kaynaklanıyor geç kalmışlık hissi.
Diğer yandan da bir sürenin içine sıkışmak rahatsız ediyor bizi.
Belki de en büyük stres kaynağımız zamanla yarışmamız ve geç kalmamak olabilir.
Geç kalındığı zaman kaçan fırsatlar ve geri alınamayacak konuların olması bizi belli bir sürenin içine hapsetmekte.
Zamanın kısıtlılığı yaratıcılığı zorlar mı yoksa geliştirir mi tartışma konusu. Kimisi strese kapılacağından zamana sıkışmak istemez kimisi de daha yaratıcı fikirler için fırsat olarak düşünür.
Hayatımızla ilgili gelişmeler için de hem zamana bırakın denir hem de geç kalınmamış olması söylenir ki bu ikisi birbirine tezat oluşturmaktadır.
Hayatımızla ilgili verdiğimiz kararlarda da aynı şekilde hep bir yetişememişlik ve geç kalmışlık duygusuna kapılırız. Bu da hayatta olan her şeyin belli bir zamanı olması gerektiğinin öğretilmesinden kaynaklanır.
Yani belli bir yaşı veya olgunluğu geçtikten sonra hiçbir şey yapamayacakmış algısının yaratılmasından olsa gerek; her kararınızın bir zaman içinde olması beklenir.
Doğaya baktığımız zaman onda bile her şey belli bir zamanda olup bitmekte ve hepsinin süresi belli olmaktadır. Bu yüzdendir ki zamanında olmayan her şey için endişeleniriz.
Sürekli bir düzenin içinde yaşamaktan dolayı geç kalmışlık hissetmemiz çok normal aslında.
Yazar ve Şair Betül FIRAT